31 Ocak 2014 Cuma

Rockin' on Heaven's Door

     2013 yapımı sıcacık bir film Rockin on Heaven's Door diğer bir adıyla Passionate Goodbye Lee Hong Ki'ciğim baş rolde. Choong-Ui adlı bir şarkıcıyı oynuyor. Choong-Ui bir bar kavgasına karışır ve kamu hizmetiyle cezalandırılır. Cezasını ise ölümcül hastaların yattığı bir hastanede gerçekleştirecektir. Choong-Ui ilk başlarda oldukça sorumsuz ve şımarık hareketlerde bulunurken zamanla hastaları tanıdıkça hem kendi hayatını hem de hastaların hayatını değiştirecektir. Hong Ki oyunculuğunu geliştirmiş yeni dizisi Bride of the Century için beklentilerimi de yükseltmiş durumda.
    Diğer oyunculara gelecek olursak bayan baş rolde Baek Jin-Hee yer alıyor. Ben kendisi ilk defa izledim ama iyi bir oyunculuk çıkarmış. Diğer bir karakter belalı serseri Moo Sung. Bu karaktere hayat veren oyuncuyu Shut up Flower Boy Band'den hatırlayacağımız Ma Dong Suk oynuyor. Filmde  en sevdiğim karakterdi aynı zamanda. Filmin yıldızı ise minik Ha Eun karakterini oynayan Jun Min Seo o kadar tatlı bir kız ki arada bir ekrandan yanaklarını mncırdım o derece.

      Filmin türkçe altyazısı çıkalı sanırım 1 ay bile olmamıştır. Bence izlemek için geç kalmayın. Oldukça duygusal sahnelerin yer aldığı ama acıtasyon yaparak değil çok gerçekçi bir şekilde gözler önüne seren bir yapım." Ölüm yaşamın karşıtı olarak değil parçası olarak vardır" demiş Haruki Murakami işte bu filmin kesinlikle ana fikri ve duygusunu anlatabileceğim en güzel cümle bu.

Hangisi daha tatlı karar veremedim :)

29 Ocak 2014 Çarşamba

30 Seconds to Mars

    Bu aralar bu adamlara taktım başka hiçbir müziği dinlemek içimden gelmiyor. Grubun ismi zaten o kadar güzel ki 30 seconds to Mars şarkı isimleri, albüm isimleri, üyeleri hepsini hepsini seviyorum. Neyse sevgimi bir kenara bırakıp kısaca grubumuzu tanıtıyorum.
Grubumuz 1998 yılında ünlü aktör Jared Leto tarafından kurulmuş bir rock grubu alternatif rock tarzında.. Jared Leto konusuna girmek istemiyorum. Eğer onu anlatmaya başlarsam grubuna gelemem :) Bilmeyenler için Requim for a dream'de ki başrol oyuncumuz. Delici mavi gözleri kolay kolay kimsenin aklından çıkmaz bakınız işte kanıtım
Ah Jared ahh. Neyse konumuza geri dönelim. Grup Jared vokal kardeşi Shannon davul ve Tomo gitarda.Grup 2000lerde ilk albümleri 30 Seconds to Mars'ı çıkarıyor. O zamanlar Tomo daha gruba dahil
olmuş değil yerinde Solon ve Matt var. Daha sonra grup bu isimlerle yollarını ayırıyor. 
İlk albümümüe dönecek olursak Capricorn ve Edge of Earth albümün ön tekerleği diyebileceğim şarkılar. Albüm hani çok da bir başarı elde edemedi. Bence bu albüm henüz kendilerini tam olarak bulamadıkları ve acemi işi bir albüm ama yine de ben bu albümlerini de seviyorum.
Grubumuz 2005 yılında çıkardığı A Beautiful Lie albümleriyle asıl başarılarını yakalarlar. Bu albüm işte albüm yani. Kolay kolay albümdeki şarkıların hepsini beğenmem. Hangi sanatçı olduğu önemli değil hep bir bu olmamış canım bu albüme derim ama bu albüm o kadar güzel ki hani sanatçılar derler hepsi benim çocuğum gibi utanmasam aynı şeyi derim o kadar yani. albüme adını da veren A Beautiful Lie için söylenecek kelime yok zaten bir adam bu kadar güzel lie diyemez her dinlediğimde içimde bir şeyler yer değiştiriyor yeminle. Attack, The Kill , from yesterday ve bir Björk şarkısı Hunter coverı yine bu albümde. genellikle coverlarla aram pek iyi değildir. Özellikle çok benzersiz seslere sahip olan sanatçıların şarkılarını başka ağızlardan duymak istemem ama Jared'im o kadar güzel söylemiş ki.
Sırada 3.albümümüz This is War 2009 yılında yayınlanır.Bir muhteşem albüm daha albümün bu isimde olması ise aslında o dönemde yapımcılar müzik şirketleriyle yaşadıkları sorunlara güzel bir atıf. Yine albüme ismini veren this is war çok çok güzel bir parça ama bunun yanında Closer the Edge benim gözümde albümün en iyi parçası ama diğer şarkılar kesinlikle kötü değil. Hani bu şey gibi önünde meyveli çikolatalı kestaneli frambuazlı pastalar dizilir hepsi şahane ama eliniz birine uzanır öyle bir şey.
Son albüm 2013 yılında yapılan Love, Lust, Faith and Dreams albümün adı o kadar şahane ki her seferinde işte 4 kelime ile bir albüm nasıl güzel özetlenir diye şaşırıyorum. Yine çok güzel bir albüm bu albümün en popüler şarkısı hiç şüphesiz Up in the Air  ama yine Do or Die, City of Angels, Conquistador çok iyi parçalar. Bu albüm daha sembolist bir albüm. 
Grubun sosyal paylaşım sitelerinde oldukça aktif olduğunu belirteyim.Az kalsın unutuyordum kliplerini de çok başarılı buluyorum. Gerçi Jared bir görünse ben tamamım o ayrı ama gerçekten objektif olmaya çalışarak söylüyorum ki iyi klipler. Bir de minik hatırlatma dinlerken albümleri sırasıyla dinlerseniz her birinin atmosferinin farkını çok daha iyi algılayacaksınız.



28 Ocak 2014 Salı

Sahilde Kafka

       Bir arkadaşım çok sevdiği bir yazardan bahseder dururdu. Hep okuyacağım diye aklımdaydı ama bir türlü fırsat olmamıştı. Taa ki birkaç hafta öncesine kadar yine bir kitap alışverişi yaparken gözüme takıldı ve hemen satın aldım hem de 2 romanını. 2 saat öncede Sahilde Kafka'yı bitirdim.  Diğer romanına da en kısa sürede başlayıp diğer romanlarını da kesinlikle satın alacağım.Yazarımız Haruki Murakami Japonya'nın en önemli yazarlarından biri. Hatta 20. yüzyılın en büyük yazarları arasında gösteriliyor.

           Uzak doğu benim için tüm dünya bir yana uzak doğu bir yana. İnsanlarına kültürlerine yemek alışkanlıkları hepsi benim için çok büyük bir keşif ve keyif kaynağı. Japonya ise kesinlikle çok özel bir ülke. Japonların çok farklı ve düşünceli bir millet olduğunu düşünüyorum. Dünyanın geri kalanından çok daha farklı bir düşünce sistemleri var. O yüzden bazen ürkütücü geldikleri de olmuyor değil. Her şeye rağmen japon edebiyatı her zaman çok sevdiğim bir edebiyattır.
        Gelelim kitabımıza hikaye beni çok etkiledi ve şaşırttı o kadar sürprizlerle dolu ki ve o kadar dolu dolu bir kitap ki uzun zamandır bu kadar kaliteli beni düşünmeye sevk eden bir kitap okumamıştım. En son Umberto Eco'nun kitabında bu kadar etkilenmiş ve yazarın önünde saygıyla eğilmiştim.
       Sahilde Kafka 15 yaşında bir gencin evden kaçma kararı almasıyla başlıyor. Kafka'yı annesi küçükken terk etmiş ve babasıyla yaşamaya çalışmış bir çocuk çalışmış diyorum çünkü aslında Kafka hep hayatta tek başına olmuş kimsenin ilgilenmediği ve umursamadığı bir çocuk. Ama evden kaçma nedeni babasının onun için söylediği bir kehanet. Bu kehanetle büyümüş ve bu kehanetten kaçmak için elinden gelen her şeyi yapıyor. Bu nedenle bir otobüse atlayıp daha önce hiç duymadığı bir kasabada yaşama kararı alıyor ama yaptığı her hareket aslında onu kehanetine bir adım daha yaklaştırıyor. Kafka cephesinde bunlar sürerken 2. dünya savaşı yıllarına dönüyoruz. Japonya malumunuz Amerika ile savaşta zor yıllar her yerde bir olay kargaşa ve bir köy okulunda yaşanan inanılmaz bir olay. Öğrencilerin hepsi bir anda uykuya dalar ve teker teker uyanmaya başlar bir öğrenci hariç. Bütün çabalara rağmen o çocuğu uyandıramazlar. Neden çocuklar bir anda uykuya dalmış sonra hiçbir şey olmamı gibi uyanmışlardır yetkililer bu sorunların hiç birine cevap veremezler.
      Hikayemiz bu şekilde 2 koldan ilerlerken bu hikayeler bir yerde öyle bir birleşiyor ki siz bile ne olduğunu anlamadan kendinizi hikayenin içinde buluyorsunuz. Kitap hayat hakkında o kadar güzel tespitlerle dolu ki ve tabiki müzikle. Yazarın en sevdiğim yönü hikayenin müzikle bezeli olması. Kafka'nın dinlediği müziklere diğer yan karakterlerin müzikle ilgili fikirleri ve adı geçen müzisyenler o kadar hoş bir harman oluşturmuş ki size tavsiyem elinizde bu kitap bir yanınızda bilgisayarınız adı geçen müzikler eşliğinde kitabı bitirmeniz. Çok çok keyif alacağınıza eminim.
        Minik bir hatırlatma kitap gerçekten çok dolu eğer kafanız bilgi yüklemesine hazır değilse bu kitabı öyle araya sıkıştırıp okumamanızı tavsiye ederim. Kitaba kafa yormak ve onunla bütünleşmek ihtiyacı duyan bir kitap. Aylarca elinizde sürünürse asla bitiremez ve zevk alamazsınız.
Bu fotoğrafı görünce paylaşmak istedim çünkü kitapta kediler de yan karakter rolünde desem hiç de abartmış olmam :)

25 Ocak 2014 Cumartesi

Popüler Kültür

      Başlıktan da anlaşılabileceği gibi hızlı üretilip hızlı tüketilen bir kitap bugünkü konuğum. Popüler kitaplar sürükleyicilikleriyle okurların beğenilerini kazanırlar. Kitap arka kapağında çeşitli gazete ve dergilerden alınan yorumlar eklenir. Hayatınızın kitabı... Elinizden düşüremeyeceğiniz bir kitap... Muhteşem vs vs işte bu tür yazılar bizi kitabı almaya genelde ikna eder. Ama benim birazdan bahsedeceğim kitabı almam çok fazla anlatılması filmi de hali hazırda çekiliyor olması.
        Aklınızda bir ampul yanmış olabilir. Grinin Elli Tonu'ndan (Fifty Shades of Grey) bahsediyorum. Elli ton üçlemesinin ilk kitabı. 2.si Karanlığın Elli Tonu (Fifty Shades Darker) ve 3.sü Özgürlüğün Elli Tonu (Fifty Shades Freed) kitabın sürükleyici olması dışında artı bir yönü yok. Bir kere o kadar hızlı okunuyor ki tuğla gibi kitabı 1 günde bitirdim. E bu kötü bir şey mi diye sorabilirsiniz bana göre kötü bir şey kitap o kadar boş ki kafa yormam gereken hiçbir ayrıntı yok. Bitirdiğimde ise aklımda kalan hiçbir şey yok. Bence bu kadar popüler olmasının tek sebebi içeriğinin oldukça erotik olması. E L James kendi fantezilerini bir aşk hikayesinin arasına serpiştirmiş. Serpiştirmek değil aslında bildiğiniz boca etmiş. Bu nedenle 18 yaş altının okumasını tavsiye etmiyorum. Gerçi yasaklar her zaman daha çekici gelir ama yine okuyucuya kalmış bir mesele tabi.

        Yine de bu kadar bestseller olmuş madem hakkını çok da yemeyeyim kısaca anlatayım. Ana Steele üniversite son sınıf öğrencisi. Ev arkadaşı Kate Kavanagh ile mezuniyete hazırlanıyorlar. Kate okul dergisinde çalışıyor ve ünlü iş adamı Christian Grey ile bir röportaj ayarlamış ama çok hasta oluyor yerine ev arkadaşı Ana'yı yolluyor. Ana adamı görür görmez çok etkileniyor ama aynı zamanda çok da rahatsız oluyor. Aynı şey Christian içinde geçerli. Christian Ana'yı elde etmeyi kafa koyuyor. Ana adamdan çok etkilense de öyle hemen teslim olacak bir kız değil. Ayrıca adamın yanında neden bu kadar değişik tepkiler verdiğini de anlaması lazım. Burdan sonrası hafif spoiler içerir dikkat. Christian aslında kendine sevgili değil bir seks partneri seçiyor. Bu zamana kadar gerçek anlamda bir sevgilisi hiç olmamış sadece seks amaçlı birliktelikler. Ana ise daha önce hiç sevgilisi olmamış bir bakire. Bu iki zıt kutupta insanın nasıl anlaşacağını varın siz düşünün.
        Kitapta sevmediğim birkaç noktada herkesi birbirine yapma ve hayatın akışına pek uymayan noktalar. Bir hikayenin gerçek üstü olması beni asla rahatsız etmez. Doğa üstü ve bilim kurgu hikayelerine bayılan bir insanım. Ama nasıl desem normal insanları anlatıyorsan biraz daha insanın başına gelebilecek şeyleri söyle ki inandırıcı olsun. Kitapta okumaktan tek zevk aldığım kısım Ana'nın içimdeki tanrıça diye hitap ettiği libidosu ile ilgili hoş benzetmeler. Ama kitap o kadar çok kendini tekrarlıyor ki insan ama yeter yani gerizekalı değilim diyesi geliyor.
        Son olarak tavsiye etmem ama bir süreliğine aklınızın oyalanmasını istiyorsanız alın okuyun.

22 Ocak 2014 Çarşamba

Bir varmış Bir yokmuş

       Oldum olası kablolu yayın kanallarının dizlerini sevmişimdir. HBO dizileri her zaman favorimdir. Bu aralar ise korenin kablolusuna takmış bulunuyorum. TvN izlediğim tüm dizilerini genel k-drama konularından farklı ve daha orijinal buluyorum. Bugün ki dizimiz ise Once Upon a Time in Saengchori.
Dizi komedi türünde ama içinde gizemi aşkı hatta absürtlüğü bile bulunduruyor. Şimdi kısaca konumuza gelecek olursak büyük bir finans firmasının Seul şubesinden biri bir tuvalette ölü bulunur. Polisler araştırma yaparken bunun tek ceset olmadığını keşfederler peki ama katil kim? Bu olaylar devam ederken öldürülen adamın büro çalışanların iş güç umrunda değildir. Kendi içlerinde oyunlar, şakalar, yemeklerle vakit geçirmekteler. Eh bir finans firmasında bu kadar gevşek olursan büyük patron bunu kimsenin yanına bırakmaz. O yüzden bu büroyu oldukça ücra bir kırsal bölgeye atarlar. Amaç istifalarını sağlatmak ve sendikalarla uğraşmak zorunda kalmamaktır.
        Diğer bir yandan başkan yardımcısı matematik dehası ve işkolik Jo Min Sung tam kariyerinin zirvesindeyken üzerine yıldırım düşer ve beyninin tüm sayısal yeteneği kaybolur. Hiçbir sayıyı anlayamaz en basit matematik işlemlerini bile yapamaz hale gelir. Durumu da çaktırmamak için kendisinin de Saengchori'ye tayinini ister ve burada sırrını güvende tutacağını düşünür. 
           Diğer tüm karakterler de gerçekten kendine has ve hepsinin dizideki yeri ayrı özellikle bi 2'li var ki aman allahım evlere şenlik. Dizi o kadar karakterlerle dolu dolu ki her karakterin çözümlemesi tanıtılması ayrı bir güzel. Tüm bunlar yetmezmiş gibi bir de köyün oldukça tehlikeli ve gizemli bir muhtarı bizim elemanlara bir huzur vermeyecek.
           Spoiler olmaması açısından söylediklerime özellikle dikkat ediyorum zira dizinin ilerleyişi ve yaşananlar sizi gerçekten çok şaşırtacak.Dizinin tüm karakterlerini ilk defa bu dizide gördüm genelde popüler isimler pek TvN dizilerinde görünmezler zaten. Ama oyunculukların çok başarılı ve 2 erkek başrolün oldukça yakışıklı olduğunu söylemeden geçmeyeyim.

Çılgın ekibimiz bir arada.

Bu da ilişki kartımız. Ama inanın dizide o kadar olay var ki aşk ilişkilerine o kadar da önemli bir konu olmuyor.

18 Ocak 2014 Cumartesi

A.N.JELL

Canım Park Shin Hye'min en sevdiğim dizisi. You're Beautiful diğer adıyla A.N.JELL romantik komedi türünde çok eğlenceli bir dizi. Diziyi izleyeli epey oldu dizi 2009 yapımı zaten baya olmuş şimdi yazarken fark ettim. Bu dizinin benim için önemi oldukça büyük çünkü CNBLUE ve Ft-Island'ı bu dizi sayesinde tanıdım. Bu iki gurubunda kalbimdeki yeri çok başkadır. Tüm k-pop camiası bir yana bu çocuklar bir yana. Müzik tarzları da zaten genel k-pop gruplarından farklı özellikle Ft rock ezgileriyle dolu şarkılara sahip. Gelelim dizimizin konusuna. Shin Hye rahibe olmaya çalışan Go Mi Nyeo karakterini canlandırıyor. Ama hayat hiç de beklediği gibi ilerlemez çünkü ikiz kardeşi Go Mi Nam şarkıcıdır ve ünlü bir idol gruba 4. olarak dahil olacaktır fakat ciddi bir kaza geçirir. Menajeri bu durumu gizlemek için de bizim masum kızımızı erkek kılığına sokar ve Go Mi Nam olarak tanıtır. Hikayemiz de böylece başlar. Gelelim ayrı ayrı sevdiğim oyunculara :

Park Shin Hye: Go Mi Nam tam yanaklarından ısırmalık karakter. Muhteşem sesiyle gruba dahil olur ama erkek kardeşinin rolünü oynamak onun için hiç de kolay olmayacaktır.
Jang Geun Suk: Tae Kyung grubun lideri cool görüntüsü ve manyaklık dercesine varan titizliğiyle oldukça huysuz bir karakter. JGS'nin oyunculuğunu şahsım adıma başarılı bulurum ama bu dizideki mimikleri gerçekten bir harika.
Jung Yong Hwa: Kang Shin Woo karakterine can veren CNBLUE'nun yakışıklı ve becerikli lideri. Bu dizideki rolü ise Go Mi Nam'ın aslında bir kız olduğunu fark eden ilk kişi ve ne yazık ki karşılıksız aşkın sahibi. Shin Woo A.N JELL'in daha duygusal ve beyefendi yüzü.
Ve son olarak muhteşem sesi ve sevimliliğiyle Lee Hong Ki sevgili Jeremy'miz grubun çocuksu ve saf üyesi. Dizinin komik sahnelerinin bir çoğunun sahibi.
Bir müzik grubunun anlatıldığı bir dizinin ost'larının ne kadar sağlam olabileceğini siz düşünün. Zaten dizinin tüm oyuncularının aynı zamanda vokalist olması çok büyük bir şans. Dizinin müzikleri gerçekten bir harika.
3'ünün sesiyle Promise şarkısı kesinlikle favorilerimden http://www.youtube.com/watch?v=xu_2KYyNDVM
Dizide epeyce duyacağınız diğer bir şarkı ise JGS'den diziden çeşitli görüntülerle geliyor http://www.youtube.com/watch?v=GF2y-DArY18


Diziyi izleyin kesinlikle pişman olmayacaksınız. Minik bir spoiler Jeremy'nin bir otobüs sahnesi var ki hala dün gibi hafızamda kazılı. Hong Ki'mi daha çok dizilerde görmek istiyorum diye sürekli der dururum neyse ki baş rolünde olduğu yeni bir diziyle dönüyor. Umarım çok daha güzel yerlere gelir çünkü çok kendine has ve hoş bir insan.

14 Ocak 2014 Salı

Ssa-i-bo-geu-ji-man-gwen-chan-a

Başlık pek bir şey ifade etmeyebilir ama bugün anlatacağım filmin orijinal ismi. Filmimizin adı "I'm cyborg but that's ok" 2006 yapımı olan bu filmimiz benim favori güney koreli yönetmenim Park Chan Wook'a ait.
         Park Chan Wook oldukça farklı ve başarılı bir yönetmen. Film severlerin bir çoğunun izlemiş olduğu "Old Boy" filminin yönetmeni. Filmografisi oldukça kaliteli yapımlarla süslü bu yönetmenin filmlerini asla es geçmem.
        Bugünkü filmimize dönecek olursak; film bir akıl hastanesinde geçiyor. Kendisini bir robot sanan kızımızın hastaneye yatmasıyla olaylar başlıyor. Filmdeki her karakter deli olunca oldukça renkli bir film ortaya çıkıyor. Filmin görüntüleri ise ayrı bir şaheser. Film aslında çok geniş bir kitleye hitap ediyor. Hem bir romantik-komedi tarzı aynı zamanda inceden bir dram görüntüleri ve konusu gereği absürt ve ya kurgusal filmleri sevenlerinde hoşuna gideceğini düşünüyorum.
         Gelelim bu renkli filmin kadrosuna başrol aktrist bir çok k-drama severin baş yapıtı nitelğinde olan Mianhada, Saranghanda nam-ı diğer Misa ve ya I'm sorry I love you dizisinin Eun chae'sı Im Soo Jung oyunculuğu karşısında şapka çıkartılması gereken bir oyuncu kesinlikle.

Erkek baş rolümüz ise Güney Kore'nin en popüler şarkıcılarından Bi Rain kendisinin ülkemizde de oldukça popüler bir hayran kitlesi olduğunu söylemeden geçemeyeceğim. Fighting Turkish Clouds :)
Malumunuz kendisi askerdeydi ve uzun bir aradan sonra yeni albümüyle şu sıralar comeback yapıyor paşam.
Gelelim filmden can alıcı sahnelere alttaki resim benim izlediğim tüm filmler içerisinde en romantik 10 sahneme girebilecek kadar hoş bir sahneye ait.
Rain kesinlikle çok fedakar bir aşık rolünde. Deli olmasını saymazsak tüm kızların hayalini süsleyen romantiklikte.
Çok sevimli durmuyorlar mı ?
Son olarak imdb puanının da 7.2 olduğunu hatırlatırım.

12 Ocak 2014 Pazar

You're My Pet

Bugün size çok sevimli bir filmden bahsedeceğim.Filmimizin adı You're my pet romantik türdeki bu filmimiz oldukça sevimli Asya Prensi lakaplı Jang Geun Suk bir köpeği canlandırıyor. Şu bakışlara bakın hele böyle köpeği olsun kim istemez :)
Bayan başrolümüz de böyle düşünüyor ki kolide bulduğu bu sevimli şeyi evine alıyor. Bu şanslı bayanı ise Kim Ha Neul canlandırıyor. Kendisini çok beğenirim oldukça alımlı ve güzel bir oyuncu. A Gentleman's Dignity'de oynayan esas kızımız aynı zamanda.
Filmden kısaca bahsedecek olursak JGS In-Ho bir dansçı ve kalacak ev aramaktadır. Ji-Eun ünlü bir derginin magazin bölümü şefidir. İş yerinde pek de sevilmez ve bazı sorunları vardır. Bu nedenle kendine bir köpek almayı düşünmektedir. Bir gün kapısının önünde koli içinde sırılsıklam In-ho'yu görünce kıyamaz ve onu eve alır tabi bir şartla aralarında sadece sahip-evcil hayvan ilişkisi olacaktır. Tahmin edersiniz ki işler hiç de beklenildiği gibi gitmez. 
Bu resim en çok güldüğüm sahnelerden birine ait.
Hata yapan köpeğimizcezalı :P
Bonus olarak JGS'nin o muhteşem sesiyle söylediği şarkılar filmimizi güzelleştiren diğer bir etken.

8 Ocak 2014 Çarşamba

The Heirs

      K-dramaları gerçekten çok seviyorum. Şimdiye kadar 50'ye yakın kore dizisi izlemişimdir. Her ne kadar şu sıralar Japon dizilerine takılsam da kdramaların yerin çok ayrı tabi koreli aktörlerinde ;) En çok sevdiğim oyuncu ise Lee Min Ho ah ismini yazarken bile yüzümde bir gülümseme oluyor inanın. Bugün size Min ho'mun son dizisi The Heirs'dan bahsedeceğim. Dizinin senaristliğini Kim Eun Sook unnimiz yapmış.Bu ablamızın elinden çıkan her diziyi çok seviyorum. A Gentleman's Dignity, Secret Garden, City Hall gibi. Her birini anlatsam herbiri bir başlık olur. Belki de anlatırım bilemiyorum :)
     Asıl dizimize dönecek olursak her ne kadar oynayan tüm oyuncularını çok çok sevsem de dizinin konusu hani çok da farklı değil. Klasik zengin erkek fakir kız aşkı yan hikayelerle zenginleştirilmiş hali ama yine de bu dizi favorilerim arasında.İşte sevmemin nedeni olan oyuncular:
Lee Min Ho esas oğlan Kim Tan çok güzel bir aşık rolü oynamıştır. Gerçi her dizisinde aşık rolünü gerçekten layıkıyla yerine getirir kendisi pek güzel aşık aşık bakar.

















Park Shin Hye kendisi dizimizin esas kızı Cha Eun Sang ve en sevdiğim koreli aktristlerden biri.
Dizimizin 2.erkeği ve aynı zamanda "kötü" adamı ama kötü falan değil o kıyamam ah benim bu 2.erkeklere olan zaafim ne olacak bilmem :D Kim Woo Bin'den bahsediyorum tabiki nam-ı diğer Choi Young Do. Tek hatası Cha Eun Sang'a aşık olması kuzumun.
Diğer bir yakışıklı oyuncumuz ise Kim Tan'ımın ağabeyi Choi Jin Hyuk rolü gereği oldukça soğuk ve kasıntı durmasına rağmen çok tatlı gülümsemeye ve şapşal rollere de çok yakışan bir aktör.
Dizinin yakışıklıları bitecek gibi değil o yüzden son yakışıklımı yazar işi zirvede bırakırım. CnBlue'nun sevimli davulcusu Kang Min Hyuk dizinin komedi unsurlarını oluşturan Lee Bo Na-Yoon Chan Young çiftinin sadık arkadaş ve iyi huylu sevgili karakteri
Kıskanç ama iyi yürekli Lee Bo-Na rolünü canlandıran Krystal  kız grubu f(x)'in üyesi
Son olarak Kim Ji Won uyuz Rachel rolünde. Gerçi öyle bir annem olsa çok da farklı bir kişilikte olmayabilirdim tabi.
Kısacası diziyi severek izledim ve kesinlikle tavsiye ederim. Kim Tan ve Eun Sang'ın saf aşkı ve kaliteli oyunculuklarla izlenilesi bir dizi. Unutmadan dizinin ost'sinden bahsetmeden geçmek olmaz gerçekten güzel müzikleri var ama benim favorim Lee Hong Ki'min şarkısı http://www.youtube.com/watch?v=NVglRmRJzyE dinlemeden geçmeyin.

3 Ocak 2014 Cuma

Aerosmith

     
Bugün size 70'lerde kurulmuş ve şükür ki günümüzde hala aktif olan bir rock  grubundan bahsetmek istiyorum. Aklınıza birden fazla seçenek gelmiş olabilir. Zira 70'ler benim gibi rock severler için altın çağı sayılabilir. Neyse efendim grubumuz "Aerosmith" bu gruptan daha çok sevdiğim bir çok grup olmasına rağmen sizlerle paylaşmamın nedeni bu yıl Türkiye'ye gelecek olmaları. 14 Mayıs 2014  İstanbul İtü Stadyumu'nda hayranlarıyla buluşacaklar. Yanıma bir arkadaşımı ayarlayabilirsem kaçırmak istemiyorum. Bir daha izleme şansımız çok düşük olacaktır.
            70'lerde kurulduğunu söylemiştik. İlk başlarda benim çok sevdiğim bir grup olan Led Zeppelin'in çakması tarzı eleştirileri olmuş. O dönemde çakması demediklerine eminim ama neyse :) Grubumuzun muhtemelen en sevilen ve bilinen şarkısı "I don't wanna miss a thing" bir yerlerden mutlaka kulağınıza çalınmıştır.http://www.youtube.com/watch?v=Vo_0UXRY_rY Armageddon filmini izleyenler ise direkt tanıyacaklardır. Benim favorilerime gelecek olursak Cryin'den bahsetmeden geçemem linki için http://www.youtube.com/watch?v=qfNmyxV2Ncw Bir diğer şarkımız ilginç klibi ile Pink http://www.youtube.com/watch?v=RLRLhV9U0kQ şarkının 90'larda çıktığını düşünürsek klibi algılamamız kolaylaşabilir. Ben bu grubun kliplerini izlemekten gerçekten zevk alıyorum Amazing de bunlardan biri.http://www.youtube.com/watch?v=RLRLhV9U0kQ
           Benim gibi rock müzik hayranıysanız zaten bu şarkıların hepsini biliyorsunuzdur ama olur da kaçırmış olanınız varsa bir göz atmakta bir kulak kabartmakta fayda var.



2 Ocak 2014 Perşembe

Küller

        İlk yayınımı taze bitirdiğim bir kitapla yapmak istedim. Ilsa J. Bick adlı sevimli bir bayan yazara ait Küller kitabından bahsetmek istedim. Yazar üçleme olarak yayınlayacağını duyurmuş hatta 2. kitabı "Gölgeler"i yayınlamış bile. Ben henüz 2.sini okumadım ama genellikle başladığım serileri bitirmek isteyen bir yapım var muhtemelen 3. kitap çıktığında ikisini bir alıp okuyacağım.
           Kitabın konusuna gelecek olursak bir tür kıyamet senaryosu aslında. 17 yaşında Alex isimli bir baş karakterimiz var. Daha ilk sayfalarda kızımızın beyninde bir tümör olduğunu öğreniyoruz ki kendisi buna "canavar" diye hitap etmektedir. Alex bu hastalık yüzünden epeyce kötü tecrübeler yaşamış ve bir yolculuğa çıkıyor ve kamp yapıyor. İşte olaylar da burdan sonra başlıyor.
           Açıkçası kitap bana biraz Stephen King'in "Under The Dome" kitabı ile " The Hunger Games"in karışımı gibi geldi. İkisiyle de ortak noktaları her okuyucunun fark edeceği nitelikte. Ama işin özü akıcı ve okurken asla sıkılmayacağınız ve sadece bilim-kurgu severlere değil genele hitap eden bir kitap.