31 Mart 2014 Pazartesi

Lee Min Ho Dosyası part 1

    Uzun zamandır yapmayı planladığım bir yazıyla karşınızdayım. Son zamanların en popüler Koreli yıldızı Lee Min Ho. Kendileri ile mazimiz bundan 5 yıl önceye yani adını duyurduğu Boys Over Flowers dizisine dayanır. Aradan geçen bu 5 yıl kendisine olan sevgimi hiç azaltmadığı gibi üstüne artarak devam etmekte :)
     Kısaca Min Ho'yu tanıtmak gerekirse gerçi kore dramalarına ucundan yakalanan herkes bu muhteşem adamı tanır ya neyse belki bilmediğiniz birkaç nokta yakalarsınız. 22 Haziran 1987 Seul'de dünyaya gelmiştir. Kan grubu A ve bir yengeç burcu erkeği. Aynı zamanda diğer ünlü aktör Jung İl Woo ile çok yakın arkadaşlar. Jung İl Woo benim Secret Garden'daki meleğim yani ruh bekçisi :*
Onu üne kavuşturan Boys Over Flowers dizisinden önce birçok dizide minik rollerde yer almıştır. BOF dizisi için seçmeler olduğunu duyduğunda dramanın orijinali olan Japon dizi Hana Yori Dango'yu izleyerek role hazırlanmış ki bence Hana Yori Dango BOF'dan çok daha iyiydi bütün Min Hoshi aşkıma rağmen söylüyorum. BOF'a dönecek olursak yayınlandığı dönemde deyim yerindeyse olay oldu dizi. Dizinin hakkını yemeyeyim acayip iyi bir oyuncu kadrosu kurmuşlar ayrıntılarına birazdan geçeceğim. Lee Min Ho burada her çıkış yapmak isteyen oyuncunun oynamak isteyebileceği şahane bir karakter Goo Joon Pyo'yu canlandırdı. Hala daha resimlerine bakarken gülerim permalı saçlarına.
 Lee Min Ho dışında bu saçın yakışabileceği başka adam varsa çıksın o kadar yani. Orijinalinde yer alan Matsumoto Jun'ı ayrı tutuyorum tabi. Lee Min Ho bu rolü o kadar çok istemiş ki seçmelere giderken saçlarını aynen bu şekilde perma yaptırmış ve tabiki rolü kapmış. Böylece bir yıldızın doğuşuna bütün Asya şahit olmuş bulunmakta. Gelelim bu diziye:
            Boys Over Flowers/Boys Before Flowers: Dizimiz bir romantik komedi aslında zengin erkek fakir kız aşkını anlatıyor evet artık tüm dünyada klişeleşen bir konu ama hala tutuyor ne yaparsın. Konusunu kısaca özetlersem; Esas kızımız Geum Jan Di fakir bir ailenin kızı ve Kore'nin en ünlü okuluna girmeye hak kazanır. Bu okul onun için bambaşka bir dünyadır ama asıl olay kendilerine F4 diyen bir grupla tanışmasıyla başlar.F4 çiçek dörtlüsü anlamında Kore'de çok yakışıklı güzel erkeklere çiçek çocuk deniyor oradan gelen bir kullanım. İşte kızımız okulun en popüler hepsi birbirinden yakışıklı bu 4 elemanıyla ne yapacak dersiniz. İşin eğlenceli kısmı da bu.
        Gelelim bu popüler dramanın popüler oyuncularına:

Başlığımıza istinaden Lee Min Ho'cuğumdan başlıyorum. Goo Joon Pyo rolünde
F4'ün lideri oldukça problemli bir kişiliğe sahip olan Joon Pyo oldukça popülerdir. Fakat daha önce hiçbir kız ilgisini çekmemiştir. Ta ki Jan Di ile karşılaşana kadar. İlk günden Joon Pyo'nun ilgisini çekmeyi başaran bu kıza çok fena çarpılacaktır. Bu aşk onu kendisinin bile bilmediği o muhteşem özelliklerini çıkaracak. Bize de ayy ne romantik ayy ne tatlı demek düşecektir. Ayrıca aklıma gelmişken Lee Min Ho'nun çok güzel ağladığını bu dizide de olan ağlama sahnelerinde sizin de onunla beraber üzüleceğinize garanti verebilirim. Zira esas kızımız Joon Pyo'muza pek de yüz veriyor gibi görünmemekte.

Geum Jan Di rolünde Koo Hye Sun
Fakir ama gururlu ve inatçı olan bu kızımızın aslında tek amacı girdiği bu iyi okuldan başarıyla mezun olmak ama yaşadığı bazı olaylar onu F4 ile karşılaştırır. Joon Pyo'nun ilgisine rağmen o grubun sessiz ve beyefendi üyesi Joon Ji Hoo'ya kalbini kaptırmış görünmekte bakalım hayırlısı. BOF'u orijinaline tercih etmemin en büyük nedeni ne yazık ki bu oyuncudur hiç ama hiç ısınamadım bu kıza. Oysaki karakteri gerçekten güzel bir karakter ama gözüm hep orijinalindeki tatlı kızı aradı durdu.
Joon Ji Hoo rolünde Kim Hyun Joong Kore'de de ülkemizde de oldukça sağlam bir hayran kitlesi olan bu oyuncuyu gerçekten çok severim. Maşallah eli yüzü pek güzel çocuğun. Aşk üçgenimizin bir ucunda yer alan Ji Hoo için insan ne hissetse bilemiyor bir yandan Joon Pyo'nunn aşkı bir yandan Ji Hoo ah ah zor iş.

So Yi Jung rolünde Kim Bum bu dizinin bana kattığı diğer muhteşem insan Kimim Bumum. Çok şeker çok tatlı sevilesi bir insan.

Ve F4'ün son elemanı Song Woo Bin rolünde Kim Joon ay ne yapsın bu delikanlılar bu aşk üçgeni içinde arkadaşlarına destek olmaya çalışmaktan başka.

Olur da diziyi hala izlemeyen varsa acilen izlesin çok çok seveceğinize eminim nacizane benim tavsiyem jdramalardan hoşlanıyorsanız Hana Yori Dango'yu önce izlemeniz yönünde.
Lee Min Ho dosyamızın bu bölümü sona ermiş bulunuyor en yakın zamandan 2. partla ile döneceğim.









22 Mart 2014 Cumartesi

Bir Murakami Klasiği Daha

    Bu yılı ben Haruki Murakami yılı ilan ediyorum kendi adıma. Kendisi favori yazarlarım arasına direkt Top 10'dan giriş yapmıştır. Bugün ki bahsedeceğim kitabı ise "Zemberekkuşunun Güncesi
Murakami'nin okuduğum kitapları içerisinde beni en zorlayanı buydu. Çok fazla birbirine geçen olaylar ve gerçek ile hayal arasında gidip gelmeler hikayeye sürekli girip çıkan karakterler. Açıkçası takip etmesi zor bir roman ama yazarın öyle bir dili var ki çok iyi resmediyor romanı. Bahsedilen her şey o kadar akıcı gözünüzün önüne geliyor ki ister istemez etkileniyorsunuz. Bir çok türde çok fazla roman okumuşumdur yüzlerce karakterle tanışmışımdır ama çok az yazar karakteri her şeyiyle gözünün önüne getirebiliyor.
Zemberekkuşunun Güncesi gerçekten farklı bir kitap hani spoiler vermeden konusunu nasıl anlatsam diye düşünüyorum. Diğer yazılarımı okuyanlar bilir spoiler konusunda oldukça hassasımdır okuyucuyu asla şaşırma zevkinden mahrum etmem. Kısaca bir tanıtacak olursam; Toru Okada eşi Kumiko ile sessiz sakin bir yaşam sürdürmektedir birbirleri dışında pek kimseyle muhatap olmayan bu çiftin kedileri Noboru Vataya'nın kaybı ile hayatları değişmeye ve çok garip olaylar yaşamaya başlarlar. 
Sembolizmin dibine vurmuş bir kitap Murakami aklına ne eserse yazmış sonra da bunları bir güzel birbirine eklemiş. Japon tarihine mi girmiyor, kadın-erkek ilişkisine mi, insanın kendiyle hesaplaşmasına mı, yalnızlığa mı, hayallere mi, fantezyaya mı ? böyle işte ne diyim.
Daha önce Murakami'yi hiç okumadıysanız başlamak için doğru bir kitap olmayabilir. Ama eğer bu dahi adamın dilini ve anlayışını sindirmişseniz kesinlikle okumanız gereken bir kitap.


15 Mart 2014 Cumartesi

Yalnız Bir Çocuk

   Öğrencilik yıllarımda çok sık dinlediğim ama uzun süredir dinlemediğimi fark edip bu gece şöyle bir çalma listesine aldığım bir isim Cem Adrian. Ülkemizin bence en başarılı müzisyenlerinden nevi şahsına münhasır bir kişilik tam bir müzik adamı.
    Müzik kariyerine geçmeden önce benim Cem Adrian'la tanışma hikayemden bahsetmek istiyorum. 2008'in sonlarıydı "Emir" albümünün çıktığı dönem tam olarak. Belki de o yüzden hep bu albümünü daha çok sevmişimdir. O dönemler Hayko Cepkin, Almora gibi isimleri daha çok dinliyordum işte tam bu dönemin üstüne ilaç gibi geldi ve 2011 yılına kadar aralıksız kendisini takip edip konserlerine gitmişimdir. Hala daha çok beğenir ve tarzını takdir ederim ama bu aralar caz blues tarzı müziklere pek eğilimim yok açıkçası.
     Gelelim Cem Adrian kimdir? Bu zamana kadar neler yapmıştır? gibi sorulara. 1980 doğumlu Edirne'li bir sanatçı en büyük özelliği ise ses perdesinin çok geniş bir aralığa sahip olması bu nedenle sesi erkek ve kadın seslerini çıkarmaya çok elverişli. En büyük enstrümanı sesi kısacası. Zaten piyano dışında başka enstrüman pek kullanmıyor. Uzun yıllardır ise hep aynı piyanist Sezgin Alkan ile çalışmaktadır.

    İlk albümü "Ben Bu Şarkıyı Sana Yazdım" 2005 yılında  çıkmıştır.Albümle aynı adı taşıyan şarkı kesinlikle bir Cem Adrian klasiğidir. Albümün bence en sürpriz şarkıları Summertime ve Uzun İnce Bir Yoldayım'a kattığı kendi tarzı.


Ve 2. albüm için fazla beklememiş ve 2006 yılında "Aşk Bu Gece Şehri Terk Etti" ile müzik dünyasındaki yerini sağlamlaştırıyor.  Cem'in en büyük özelliği şarkılarının her şeyiyle ona ait olması. Bu nedenle her şarkıdan ayrı ama aynı lezzeti almayı başarıyor insan. Bu albümün bence yıldızı "Yağmur" parçasıdır. gerçi albümdeki her şarkı ayrı kaliteli ve duygu yüklü sadece en sevdiklerimi paylaşıyorum.Umay Umay ile olan "Bana Özel" düeti şahanedir. Albüme adını veren "Aşk Bu Gece Şehri Terk Etti" bence herkesin yüreğine dokunmaya başarabilecek bir şarkı ve tabiki "Yalnız da Ayağa Kalkabilirim" çok çok özel bir şarkıdır.




                Cem Adrian'ın 3. albümü çeşitli türküleri yorumladığı "Seçkiler" albümüdür. Bu albümde kesinlikle hiçbir parça için daha güzel diyemem. Ayrılık, Odam Kireçtir Benim., Çanakkale Türküsü, Yemen Türküsü, Al Fadimem ve daha niceleri.Hepsi zaten o kadar güzel türküler ki en baştan hepsini dinleyin siz.

           4. albüm ise "Emir" ki benim başlangıç noktam işte. 12 şarkı ve hepsi o kadar değerli ki ama benim aynı zamanda en sevdiğim Cem Adrian şarkısı olma özelliğine sahip "Nereye Gidiyorsun" şarkısı bu albümdedir. Hala dinlediğimde ilk dinleyişim gibi etkileniyorum.
    Hayko ile olan düetleri Kelebek Pamela ile Anladım düeti albümün demirbaşları. "Tanrı'nın Elleri" "Emir" "Bir  Melek Ölürken" artık doruk noktası.


5.albüm ise özellikle kapağıyla çok konuşulan "Kayıp Çocuk Masalları" 2010 yılında çıkmıştır.Söz konusu kapak:
Bu albümün yıldızı ise Aylin Aslım ile olan düetleri "Herkes Gider Mi?" bazı durumlarda aslında çoğu durumlarda Nereye Gidiyorsun ile zirveyi paylaştırdığım bir şarkıdır.

Her albümünü çok başarılı bulsam da daha profesyonel bir gözle baktığımda sanırım Cem!in en iyi albümü. 12 şarkının da tüm sözlerini ezbere bilmemden bu sonuca ulaşıyorum açıkçası.

Geldik 6. albüme Siyah Bir Veda Öpücüğü 2012 yılında çıkardığı bu albüm beni bir tık üzmüştür belki de Kayıp Çocuk Masalları gibi bir albümden sonra gelmiş olmasıdır bilemem. Bu albümün en büyük özelliği Ayten Alpman'ın son seslendirdiği şarkının bu albümde olmasıdır.

Ve son albüm 7. albüm "Şeker Prens ve Tuz Kral" oldukça başarı elde etmiş bir albüm ki Eylül ayında çıkmış olmasına rağmen hala rağbet gören bir albümdür. "Ben Seni Çok Sevdim" "Sen Ağlama" "Biz Senle" kesinlikle dinlenesi.





Son olarak şunu diyebilirim ki çok sağlam bir hayran kitlesi olan bu adam bunu sonuna kadar hak ediyor. Zira öyle yaz aylarında 3-5 konser veren popçular gibi değil. Türkiye'nin her tarafını dolaşan ve o güzel sesini her şehirde dinletebilen çok nadide bir insan. Bu güzel duygularını müzik aracılığıyla bizimle paylaştığı için bence çok şanslıyız. İyi ki varsın kocaman yürekli çocuk.

12 Mart 2014 Çarşamba

Uzun bir dizi arasından sonra

   İlk yayınlandığı tarihten itibaren büyük bir merakla beklediğim bir dizi vardı fakat prensip olarak bitmeyen kore dizilerine başlamıyorum. Dolayısıyla bitmesini bekledim ve akabinde izlemeye başladım. Bu hangi dizi mi? You Came From the Stars tamamen konusu ile beni cezbetti çünkü işin içine böyle fantastik şeyler girince direkt ilgimi çekiyor. Bu dizimizde aynen böyle başka bir gezegenden dünyaya gelen bir adamın hikayesi.

    Dizimiz bir melodram ama komedi ögeleri de oldukça ağırlıkta. Özellikle Cheon Song Yi bazı yerlerde bana kahkaha attırdı.Ayrıntılı karakter tanıtımına geçmeden önce kısaca konuya değineyim. Bundan 400 yıl önce dünya topraklarına bir uzaylı düşüyor. Bu geçen 400 yılda birçok insanın hayatına girip çıkan bu adam eve dönüş vaktine 3 ay kala Kore ünlü yıldızı Hallyu star Cheon Song Yi ile kapı komşusu oluyor ve olaylar bundan sonra akıl almaz şekilde ilerliyor. Diziye dair en sevdiğim şey hiç düşmeyen temposuydu. Sıkılmanıza hiç fırsat vermeden dizi bitiyor. Hem de genellikle 16 bölüm olan kdramalardan farklı olarak 21 bölüm. Gerçi bu kadar popüler olunca 21 bölüme çıkmaları beklenen bir durumdu. Oldukça iyi reytinglerle final yaptığını söylemem gerek. Birçok kpop idolü de diziyi takip ettiklerini söylemişlerdi zaten.
     Gelelim bu bomba dizinin karakterlerine;
        Do Min Joon rolünde Kim Soo Hyun
Nam-ı diğer uzaylımız insan uzaylı olunca tabi bazı özel güçleri de oluyor. Oldukça keskin kulaklara, ışınlanma yeteneğine ve kısa süreliğine de olsa zamanı durdurma yeteneğine sahip. Bu özelliklerini insanlar üzerinde kullanmamaya çok özen gösteriyor. çünkü kullandığı birkaç girişim onu yanlış anlamalarına büyücü, gulyabani gibi adlandırılmasına neden olmuş. Yaşadığı tüm bu deneyimlerde onu insanlardan uzak durmaya ve kendi halinde yaşamaya itmiş. Bundan dolayı ki dizinin büyük kesiminde çok soğuk bir adam imajı sergiliyor. Kim Soo Hyun'u herkes gibi ben de Dream High'tan tanıyorum o dizide de ısınamamıştım bu dizide de ısınamadım. Yani bu adamı sevemedim oysa ki oldukça yakışıklı bir adam neyse canım bir koreli aktristi de beğenmeyeyim sonra dizilere yetişemiyorum.

Cheon Song Yi karakteriyle Jun Jı Hyun 
Ünlü yıldız Kore'nin tanrıçası olan Cheon Son Yi oldukça saf hatta çoğu zaman salaklığa varan işlerin sahibi bir kadın. Çocukluktan itibaren oyunculuk yaparak bu günlere gelmiş bir yıldız. Kendisinin de sık sık hatırlattığı Koreli erkeklerin çıkmak istedikleri 1 numaralı kadın. Hayatı film setlerinde geçen bu kadın aslında çok yalnız. Hayatı boyunca kimseyle çıkmamış hiç aşık olamamış pek de arkadaşı yok. Hani derler ya kalabalıklar içinde yalnızım diye işte tam olarak böyle biri. Hiç beklemediği bir anda ise hayatı alt üst olur ve tam yanında ise Do Min Joon ve kendisini bu gizemle adama kapılmış bulur. Jun Ji Hyun en beğendiğim kadın aktrislerden biridir. Açıkcası bildiğim başka bir dizisi yok ama kendisinin izlediğim tüm filmlerinde çok çok beğenmişimdir. Artık izlemeyenin kalmadığı My Sassy Girl'deki çılgın kız. Daisy ve Windstruck gibi  çok hoş filmleri olan bir oyuncu.

Lee Hwi Kyung rolüyle Park Hae Jin 
Cheon Song Yi'yin küçüklükten beri arkadaşı fakat ne yazık ki ona aşık. Aşkını defalarca itiraf edip defalarca reddilmiş ama o aşkından asla vazgeçmemeye niyetli . Cheon Song Yi'nin bir gün onu kabul edeceğinden çok emin ve o gün gelene kadar Song Yi için her şeyi yapıyor tabi bunda ünlü bir şirketin zengin küçük oğlu olmasınında çok büyük katkısı var. Daha önce de söylemişimdir benim iflah olmaz bir 2.adam hayranlığım var baştan kadının ilk adama gideceği belliyken bu zavallı 2.lerin sonu hep hüsran. Hwi Kyung da ne yazık ki bu kaderden kaçamıyor. Dizide ağlamasına tek kıyamadığım insan olma özelliğine sahip bu adamı çok çok sevdim.
Yoo Se Mi rolünde Yoo In Na
Cheon Song Yi'nin en yakın arkadaşı ve o da bir oyuncu fakat hep yan rol olmaktan öteye geçemiyor. Song Yi'yi hem delicesine kıskanıp hem de onun çevresinde olmaktan hoşlanan bir kız. Aslında Song Yi'nin başına gelen kötü olaylardan için için hoşlanıyor fakat bu melek yüzlü kızımızın bunun için çok geçerli bir sebebi var o da Hwi Kyung'a olan karşılıksız aşkı.


Diğer oyuncular ise Se Mi'nin ağabeyi idealist savcı rolüyle Oh Sang Jin adam gibi adam.Yu In Young Song Yi'nin ezeli rakibi rolünde fakat başına çok feci olaylar geliyor. Do Min Joon'un kadim dostu rolüyle Kim Chang Wan uzaylımız bu adamın iyiliğini çok görüyor.
Benim için sürpriz isim ise Cheon Song Yi'nin küçük erkek kardeşini oynayan Ahne Jae Hyun ilk defa gördüğüm bu tatlı sevimli genç umarım yan rolde olsa birkaç dizide oynar çünkü onu izlemeye doyamadım.
Dizinin benim gözümdeki tek eksiği ost'larından yana açıkçası dizide aklımda kalan bir tane şarkı bile olmadı. Bu konuyu da halletselerdi benden tam puanı alacaklardı ama o kadar kusur kadı kızında da olur ;)


9 Mart 2014 Pazar

Alaska'nın Peşinde

     Uzun zamandır oldukça yoğunum o yüzden yazmaya fırsatım olmadı ama bu yoğun dönemde yine de bir kitap bir de dizi sığdırdım. Dizimin de yakın zamanda yazısı gelecek inşallah.
        Bugün ki kitabımız Alaska'nın Peşinde ben açıkçası ilk kitabın kapağına vuruldum çok da düşünmeden aldım.Söz konusu kapak için:

        Konusunu niyeyse çok farklı hayal etmiştim. Benim beklentimin bir tık altındaydı ama fena bir kitap değil. Gerçi ömrümde hiçbir kitap için kötüdür gibi bir yorum yapmam. Herkese hitap eden ayrı bir tür ve yazar var. Bana hitap etmeyebilir sonuçta ama hikaye sürükleyici ve bir çırpıda bitiyor. Başta da söylediğim gibi bu yoğunluk içerisinde bile 3 gün sürmedi bitirmem. Yazarı ise John Green oldukça popüler bir yazar. Aynı zamanda vlogger ve oldukça sıkı fanları var. Kısaca konusunu anlatmam gerekirse: Kahramanımız Miles genç bir lise öğrencisi ve bundan sonraki eğitimini yatılı okulda devam ettirmek istiyor. Başladığı yeni okulda amacı başarılı olup okulu bitirmek. Zaten pek arkadaşı olan bir tip değil pek kimseyle iletişim kurmayan biraz da özgüven sorunu olan bir insan aslında. İşte bu delikanlımız başladığı yeni okulda oda arkadaşı ve onun arkadaş çevresiyle takılmaya başlıyor ve hayatı baştan başa değişiyor.
      Aslında kitap o dönem gençlerine hitap ediyor 15 16 yaşlarında olsaydım muhtemelen kitaptan aldığım zevk çok daha fazla olurdu ve bir şeyler öğrenebilirdim ama sanırım bu durumları ben fazlasıyla aştım eğer bu bahsettiğim yaş grubundaysanız kitabı seveceğinize eminim ama daha üst yaş grubunu tatmin etmeyecektir.