19 Haziran 2015 Cuma

Aşk börtü böcek vs.

   Son zamanlarda Kore dizisi izlemekte biraz zorlanıyorum. Buna Game of Thrones'un başlaması hatta şu anda bitmiş olması etken olabilir. GOT varken başka diziye konsantre olmak benim için bir hayli zor. En son izlediğim "Blood" dan sonra yaşadığım hayal kırıklığını sizinle paylaşmıştım neyse ki doğru bir tercih yapıp bugün size anlatacağım diziyi izledim.

     Bugünkü konuğumuz "The girl who can see smells" diğer adıyla "Sensory Couple" aşk, gizem, polisiye, komedi unsurlarının hepsini bünyesinde barındıran konusu her ne kadar üzücü de olsa çok çok tatlı bir dizi. Konusu ise; bir genç kız okuldan eve dönmektedir o esnada anne ve babası biri tarafından katledilmiş kızımızın eve gelmesini beklemektedir kız katilin elinden kaçmayı başarır fakat o esnada bir trafik kazası geçirerek komaya girecektir. Diğer bir yandan genç bir adam akvaryumda çalışmakta kardeşinin bir kaza geçirdiğini öğrenerek hastaneye gitmek üzere yola çıkacaktır. Kader bu esnada oyununu oynar ve bu iki genci aylar sonra karşılaştıracak. İkisinin de ortak olduğu bu geçmiş onları birbirlerine yakınlaştıracaktır.





Başrollerde Park Yoo Chun ve Shin Se Kyung var. İkili birbiriyle o kadar uyumlu ki onları izlemek acayip zevkli. Dizinin en sevdiğim yanı çiftimizin arasına giren 2. adam ve ya kadının olmaması. Sürekli bir kötü kadınla uğraşmaktan canımız bezmişken bu sevimli çiftin doyasıya yaşadıkları aşk bana çok iyi geldi.




Son olarak Yoo Chun'u tekrar başarılı bir drama tercihinden dolayı kutluyorum. Yoo Chun bence iyi bir oyuncu olma yolunda emin adımlarla yürüyor ve bende onu takip etmekten çok zevk alıyorum. 




13 Mayıs 2015 Çarşamba

Böyle de olmaz ki kardeşim

Niye böyle diyorum hele bir sorun. Dünyada bağımlı olduğun şeylerden biri dizi izlemek bir üst kademesi fantastik kurgulu dizi izlemek. Koreliler de sağolsun epeyce bu tarz işler yapıyorlar ben de birçoğunu ayıla bayıla izliyorum ama bir mevzu vardı ki bilerek uzak durdum o da vampir konulu dramalar. Vampirleri sevmediğimden değil fantastik edebiyatı sevip de vampir mitini sevmemek imkansız zaten ama sadece Kore değil genel olarak Uzak Doğu insanıyla vampiri bağdaştıramıyorum. Kafamızda oluşturduğumuz bir vampir tipi var ve üzgünüm ama Koreli bu güzel adamlardan vampir falan olmuyor. Yakıştırana bir şey diyemem ama benim kafamda oturmuyordu hala daha oturmuyor. Neyse uzattım mevzuyu hemen bağlıyorum. Yeni bitirdiğim diziye geliyorum. Dizimiz "Blood" eh girizgahtan anlaşılacağı üzere vampir konulu bir dizi ama beni sağlam hayal kırıklığına uğrattı. Sadece üstte yazdıklarım ile ilgili değil hikaye yer yer tıkandı, bazı olaylar üzerinde o kadar gereksiz şeyler oldu ki aman yarabbim dedim bu kadar da sündürülmez. Kısacası olmamış bu dizi, çok sıkıntıları var hiç mi olmamış derseniz o kadar da hakkını yiyemem bazı noktalarda beni şaşırttı bile. Hatta şaşırtmalarına şaşırdım o derece yani.




Yine Ahn Jae Hyun'un yüzü gözü hürmetine izlenir mi izlenir. Hele ki Man From The Stars'da görmeye doyamadıysanız (benim gibi) izleyin derim.

14 Nisan 2015 Salı

Güzel Hareketler

   Türk edebiyatına yeni yeni girmeye başlayan kara mizah ve absürd komedinin en güzel örneklerinden birini sizinle paylaşmak istedim. Aslında kendisi 2000'lerin başında yazmaya başlamış olsa da benim keşfim biraz gecikmeli oldu. Alper Canıgüz böyle bir solukta okunup biten ama kitap bittiğinde hüzünle karışık bir gülümseme bırakan bir adam.  Bahsedeceğim kitapları şu iki tatlı şey


Kitap bir kere kapağı ile o kadar ilgi çekici ki insan da hemen inceleme dokunma hissi uyandırıyor. İçeriği ise Alper Kamu adındaki 5 yaşındaki bir veledin hikayesi. Ama kendi deyimiyle bir şeytan benim deyimimle içine bir yetişkin kaçmış aq seviyesi yüksek bir çocuk. Oldukça ilginç huyları ve bela paratoneri olma gibi bir sorunu var ama ne kadar yetişkin gibi davransa da aslında benmerkezcilik evresini yaşayan küçük bir çocuk. 


Ama siz okuyun okutturun sevgiler :)

22 Mart 2015 Pazar

Son Zamanların En İyisi

   Başlık heyecan yarattı mı ? Ah bir drama desem şu anda denk geldiğim birçok online drama sitelerinde sürekli konuşulan bir dizi desem oyunculuk dersi veriyor desem eh zaten anladınız "Kill me Heal me" den bahsediyorum. Woww diyorum hatta daebak diyorum 2015'in en iyi dizisi olma ihtimali çok çok yüksek yayınlananlar içinde kesinlikle 1 numara da daha yılın başındayız bakalım bu seviyeye ulaşacak bir dizi gelecek mi. Drama izleyen birçok insanın Top 5 listesi vardır. Bu dizi o listeyi alt üst edebilir birçok kişinin ilk 5'ine girecektir diye tahmin ediyorum. Diziyi sadece kısacık tanıtacağım üstüne konuşmaya gerek bile yok zamanınızı ayırın ve oturup izleyin.





Cha Do Hyun çoklu kişilik bozukluğundan muzdarip bir psikiyatri hastasıdır. Fakat çok zengin bir ailenin veliahtı olduğundan bu durumu dosttan düşmandan herkesten saklamaktadır. Bu sırada Oh Ri Jin ile tanışır ve geçmişi hem de hastalığı ile olan savaşı başlar.

Cha Do Hyun kişilik değiştirdiği esnada bambaşka biri olmakta ve yaşadıklarını hatırlamamaktadır bu da onun başını epeyce ağrıtacak çünkü karakterleri pek de uslu tipler değildir.


Mesela Shin Se Gi karizmanın dibi olabilir ama epeyce arıza her şeyine rağmen seni seviyoruz Se Gi :)


Başka bir belalı Yo Na hakkında konuşmayacağım izleyin ve görün :D




Dizinin bana kattığı en güzel şey. Her postta tekrarlıyor olabilirim ama iflah olmaz bir 2.adam sevdam var şükür ki bu 2. adam çiftimizi ayırmaya çalışan konumda değil ve bir erkekte en çekici bulduğum özelliğe sahip o bir yazar seviyorum seni Oh Ri Ohn-shiii. Aynı zamanda Park Seo Joon'a böylesine sempatik olduğu için burdan teşekkürlerimi sunuyorum.

Gelelim Hwang Jung Eum Oh Ri Jin karakterini layıkıyla yansıtıyor. Ji Sung gibi bir adamın karşısında hiç ezilmeden paslaşarak çok iyi bir iş çıkarmış.

Vee en sonu assoliste bırakıyorum. Ji Sung Kore'de oyunculuğunu en sevdiğim 3 adamdan biri olma özelliğine sahipti zaten kendileri ama şu oyunculukla zirveye yerleşecek gibi. Senaryonun şahaneliği,mekan kostüm şıklığı,hikaye akıcılığı her şeyi bir kenara atıyorum sadece Ji Sung için izleyin.


Not: Merak eden olabilir diye bir dipnot düşüyorum. Oyunculuğunu en beğendiğim 3 erkek So Ji Sub, Jo In Sung ve Ji Sung. Lee Min Ho, Kim Soo Hyun , Lee Jong Suk gibi isimlerin varlığı inkar edilemez ama onların daha yolları var diye düşünüyorum.




25 Şubat 2015 Çarşamba

Pinocchio

    Bu sefer taze taze geldim hemen son bölümü izleyip soluğu blogumda aldım. Dizimiz gerçekte olmayan pinokyo sendromu adlı bir hastalık üzerine inşa edilmiş durumda. Bu hastalık şöyle ki; kişi yalan söylediğinde onu hıçkırık tutmakta dolayısıyla yalan söyleyememektedir.
       Hikaye odur ki Ki Ha Myung'un babası itfaiyecidir ve bir gün bir fabrikada yangın çıkar yangını söndürmek için oraya gittiğinde bir kaza olur ve emrindeki itfaiyecilerin hepsi hayatını kaybeder. İtfaiye şefinin ise ceseti bulunmamıştır ve basın onun bu felakete sebep verip kaçmaktan suçlamaktadır. Olaylar gittikçe çığırından çıkar ve bir ailenin parçalanmasına neden olur. Ki Ha Myung ise yaşlı bir amca tarafından evlat edinilir ve kimliğini gizleyerek büyür. Yetişkin olduğunda ise geçmişinin izini sürecek bir muhabir olacak ve hiç tahmin etmediği olaylarla karşılaşacaktır.






Dizinin oyuncu kadrosu bir şahane bal dudaklım Lee Jong Suk ve sevimlilik abidesi Park Shin Hye başrolde yan roller ise hep tanıdık simalar. Gelelim kısaca bir karakterleri tanımaya.



Ki Ha Myung/ Choi Dal Po rolünde Lee Jong Suk küçük yaşlarda yaşadığı bunca felaketle baş etmek için kendini yaşlı bir amcanın yanında gizler fakat planına dahil olmayan bir durum vardır bir gün onu evlat edinen amcanın oğlu kızıyla beraber çıkagelir ve Dal Po kendini yaşıtı bir kızın amcası durumunda bulur ama yıllar geçtikçe Cho İn Ha'ya aşık olacak ve işleri iyice içinden çıkılmaz duruma sokacaktır.



Cho İn Ha rolüyle Park Shin Hye Pinokyo sendromuna muzdarip olan bu hanım kızımız kendisi için en olmayacak meseleğe yani muhabir olmaya karar verir. Bu zorlu yol onu da geçmişiyle yüzleşmeye ve Dal Po ile olan ilişkisini epeyce zora sokacaktır.




Yoon Yoo Rae rolüyle Lee Yo Bi dizinin tartışmasız en komik karakteri. Davranışları,mimikleri o kadar eğlenceli ki gülümsemeden duramayacağınıza garanti veririm. Yoo Rae çılgın bir fan muhabir olmayı her şeyden çok istemektedir. Bu emeline ulaştığında da ortalığı karıştırmadan durmayacaktır.




Seo Bum Jo rolüyle Kim Young Kwang çok zengin bir şirketin veliahtı olan Seo Bum Jo In Ha'ya karşı ilgisi vardır. Bunun içinde her şeyi bir kenara itip muhabir olmayı ve In Ha'ya yakın olmayı amaçlamaktadır tabi onunda planladığı gibi gitmeyecek oldukça zorlu yollardan geçecektir.


İkili arasındaki uyum gerçekten çok güzel olmuş izlerken bu çifti oldukça sevimli ve samimi buluyor insan.



Dizinin kesinlikle en romantik sahnelerinden biri.


Dizimizin 3 şahane beyefendisi ;)





Ah en iyiyi en sona sakladım oldukça meşhur olmuş öpücük sahnelerinden biri bu diziden "toast kiss"






22 Şubat 2015 Pazar

The Martian

     Bu aralar kendimi kütüphaneme ve animelere boğmuş durumdayım. Aslında sizinle paylaşmak istediğim o kadar iyi kitaplar okudum ki bu aralar ama hepsinin yazısını yazacak kadar vaktim yok yeni başladığım seri beni bekliyor zira. Malum iyi hikaye beklemez amma velakin bu kitabı sizle paylaşmasam çatlardım. Kitabımız benim pek pek sevdiğim İthaki yayınevinin bize armağan ettiği bir kitap "Marslı". Yazarı Andy Weir bir bilgisayar programcısı ve sağlam bir bilim kurgu kurdu. Oldukça zeki bir adam olduğunu daha kitabın ilk sayfalarında fark ediyorsunuz. Romanın kahramanı Mark Witney gibi bir karakteri yazmak her babayiğidin harcı değil bence.

                   


İş bilim kurgu olunca otomatikman bir sempati ile yaklaştığım doğrudur fakat beni böylesine güldüren bir kitap henüz olmadı. Mark öylesine doğal ve eğlenceli bir adamki içinde bulunduğu durumdan en iyisini çıkartmaya çalışıyor. Bu kadar övdükten sonra kısaca konuyu anlatmak lazım tabi. NASA bir grup astronotu Mars'a keşfe yollar fakat orada yaşanan talihsiz bir kaza sonucu astronotlardan biri olan Mark yaralanır ve arkadaşları öldüğünü düşünerek kurallar gereği onu orada bırakırlar fakat Mark ölmemiştir ve bu koca kızıl gezegende tek başına kalmıştır hem de kısıtlı imkanlarla. Dünyada herkes onu öldü sanmakta ve Mark'ın hayatta kalması sadece kendi becerilerine bağlıdır. 



Hikayeyi de böyle anlatınca üzücü olaylar olacağını düşünmeyin Mark öyle bir adam ki içinde bulunduğu her durumdan kendine dalga geçecek bir yan buluyor.


Son olarak 2014'ün en iyi bilim kurgu  kitabı seçildiğini de belirtmeliyim. Kitabın tek handikabı bilimsel dilin sıklıkla kullanılması ama inanın hiç sizi rahatsız edici bir dil değil hikayenin akışına o kadar uygun ki sanki anlattığı şey çok sıradanmış gibi geliyor. Çok ciddi tabularınız yoksa eğlenceli ve eğitici bu kitabı okumanızı canı gönülden isterim.

30 Ocak 2015 Cuma

Bir Gülüp Bir Ağlayalım

    Bugün bir değil tam iki tane drama ile karşınızdayım. Şöyle sizi duygudan duyguya sürükleyeyim istedim. Başlıktan da anlaşılabileceği gibi bir komedi bir dram elimizdeki malzemeler. Önce komedi ile başlayalım ki şöyle modumuzu yükseltelim. Dizimiz çok taze bir dizi birkaç ay önce yayınlandı. Ben de hemen başladım ama buraya yazmam yine geç oldu. Neyse gelelim asıl mevzumuza dizimiz "Modern Farmer" başrolünde benim dünyalar tatlısı Hong Ki'm yer alıyor. Blogumu takip edip de tanımayan yoktur ama olur da tanımıyorsanız FT-Island grubunun vokalisti. You're Beautiful'un Jeremy'si.





Konusu ise kısaca şöyle idol olmaya çalışan bir rock band tam çıkışları yapacakları sırada talihsiz bir olayla çıkışlarını gerçekleştiremezler. O zamandan sonra müzik piyasasındaki tüm şöhreti yitirmeye başlarlar. Grup üyelerinin hepsi hayatın çeşitli alanlarında yaşamaya devam etmek zorunda kalırlar ama içlerinde hep bir müzik aşkıyla. Lee Min Gi grubun vokalisti olarak hala eski günlerine geri dönebilecekleri umudunu taşımaktadır. Bu sırada büyükannesi ölür ve ona da kocaman bir tarla kalır. Min Gi'nin amacı tarlayı satıp o parayla albüm yapmaktır ama işler hiç de düşündüğü gibi gitmez ve bizim çılgın çocuklar kendilerini kırsalda çiftçilikle uğraşırken bulurlar.




Tabi başlarına da gelmeyen kalmaz zira oldukça fantastik bir köy yaşamı onları beklemektedir. Aşkla,dostlukla, sevgiyle,fedakarlık ile dolu bu kahkaha makinesi diziyi kaçırmamanızı tavsiye ederim.




Gelelim 2. dizimize birçok K-drama severin izlediği ama benim hep ertelediğim bir dizidir. Zira beni tanıyanlar bilir pek acıtasyonlarla dramalarla aram iyi değildir. Ama bu diziyi izlemesem başrol oyuncularına kendi adıma haksızlık edeceğimi düşündüm. Çünkü başrollerde Kore'nin en beğenilen kadınlarından Song Hye Kyo ve en karizmatik oyuncularından Jo In Suk yer alıyor. Yayınlandığı dönemde zaten oldukça iyi reytingler almış bu diziyi ben biraz gecikmeli de olsa izledim. Modern Farmer ne kadar eğlenceliyse "That Winter the Wind Blows" o kadar karamsar. Zaten adından anlaşılabileceği gibi kış mevsimini kendilerine fon ediniyorlar ve karşımıza aşkla dramla dolu bir hayat hikayesi ile geliyorlar.


Kısaca konuya değinecek olursam Oh Young küçük yaşta anne ve babası ayrılır. Ağabeyi annesi kendisi babasıyla kalır ve bundan sonra bir daha ne annesini ne de ağabeyini görür. Bu da yetmezmiş gibi bir de gözlerini kaybeder ve hayatını eve hapis bir şekilde sürdürür. Diğer yandan Oh Soo daha bebekken annesi tarafından terk edilir ve yetimhanede büyür. Büyüdükten sonra kumarbaz ve hilekarın teki olur. Aynı adı taşıdıkları arkadaşı Oh Soo sürekli Kore'nin en büyük firmalarından biri olan PL Group'un oğlu olduğunu ve kız kardeşine ulaşmak istediğini dile getirmektedir. Bu sırada olaylar gelişir ve Oh Soo gerçek Oh Soo'nun yerine geçerek PL Group'un oğlu olduğunu iddia edecektir. Herkes için eteğindeki taşları dökme ve hatalarıyla karşılaşma vakti gelmiştir. 



İki oyuncu da inanılmaz iyi iş çıkarmışlar. Song Hye Kyo kör bir kızı oldukça gerçekçi canlandırırken Jo In Sung her zamanki muhteşem bakışları ile karakteri oynamamış resmen yaşamış. Bu adamı gerçekten çok ama çok beğeniyorum. Beni her yaptığı işte darmaduman etmeyi başarıyor. Yeni projelerini sabırsızlıkla bekliyorum.



Açıkcası Song Hye Kyo'nun yanında ezilmeyecek aktör bulmak oldukça zor. Hem güzelliği hem de oyunculuğu ile çok fazla göz doldurucu bir kadın. Sanırım bu işin altından Jo In Sung'dan başkası kalkamazdı.

Unutmadan dizimizin diğer çiftinden bahsetmeden geçmek olmaz. Kim Beum ve Jung Eun Ji inanılmaz hoş bir çift olmuşlar. İkisini de ayrı ayrı çok severdim ama birlikte daha da çok sevdim. Kimim Bumum lütfen yakın zamanda şöyle güzel bir dizi ile bize dön :)









8 Ocak 2015 Perşembe

Bir Meleğin Günlüğü

     Düşünün ki çok çok zor hayat yaşamışsınız ve birileri tarafından öldürülüyorsunuz tam bu esnada her şey bitti diye düşünürken kendinizi kendi bedeninize bakarken buluyorsunuz. Carolyn Jess-Cooke tam olarak bunu hayal etmiş ve ortaya sevgi,acı,kader,ölüm ve umut dolu bir kitap çıkarmış. Bir meleğin günlüğü Margot adındaki bir kadının hikayesi acılarla dolu bir çocukluktan sonra aşık olduğu ve evlendiği adam onu aldatmış üstelik oğlu da birini öldürme suçunda hapisteyken bilmediği biri tarafından öldürülüyor ve kendini diğer alemde buluyor. Artık Margot ölmüştür ve kendisi Ruth adında bir melek olmuştur ve dünyaya geri gönderilir. Ondan istenen bir koruyucu melek olması ve koruyacağı insanı gözlemlemesi,koruması ve mümkünse sevmesidir. İşte hikayemiz böylece başlıyor.


Kitap kapağı benim çok hoşuma gitti bu nedenle de minik bir kompozisyon hazırladım bu kitap için.




 Bu romanın bana öğrettiği en önemli şey hayatımızda bazı şeyleri değiştiremeyiz o zaman o acılara katlanmak ve yolumuza devam etmeliyiz. Mümkünse kendimizden daha üstün bir güce inanıp bir gün her şeyin yoluna gireceği umudunu hep içimizde taşımalıyız.

2 Ocak 2015 Cuma

Küçük Bedenlerin Büyük Dünyası

    Yeni yılın ilk yazısı ile karşınızdayım. Açıkçası kafamda birkaç tane yazmayı düşündüğüm taslak var fakat bu yazımla açılışı yapmak istedim. Yeni yıldan beklentiniz nedir diye sorarlar ya hep insanlarda hep bir dünyada barış olsun derler. Keşke ama imkansız bir istek insanoğlu var olduğu sürece her zaman kavga olacaktır. Benim dileğim ise dönüşü mümkün olmayan şeyler yapmasın insanlık. Bugün size anlatacağım kitap tam da asla telafi olmayacak bir konuyu işlemiş: "Ölüm"

Kitap ölümün kol gezdiği zamanlarda 2.Dünya Savaşı esnasında Nazi Almanya'sında geçiyor. Küçük bir kız annesinin yanında bir trende ölüm ise hemen başucunda küçük erkek kardeşi için gelmiş. Daha küçücük bir çocukken ölümle karşılaşan bu kızın tek tesellisi kitaplar. O bir kitap hırsızı bu hayattan çalabileceği tek şey kelimeler çünkü daha ölümler yeni başlıyor. Küçük bir kızın gözünden savaş ve ölüm o kadar naif ve iç burkucu anlatılıyor ki. Yapılan ve hala yapılmakta olan tüm bu insanlık ayıpları için insan insan olduğundan utanıyor.


Yeni yılımız hepimize daha az acı ve acılarla başa çıkma gücü getirsin.Benimse tek dileğim bu.