Kendi mini konusu ve oyunculukları dev bir diziden bahsedeceğim. Dizimiz "White Christmas" uzun zamandır denk gelemediğim bir kdrama nasıl bu zamana kadar gözden kaçırmışım kendime çok çok şaşırdım.
Dizi 8 bölümden oluşuyor ama rahatlıkla 16 bölümlük bir dizi olabilirmiş açıkcası bu kadar kısa olmasına üzüldüm. Konusu ise oldukça ilgi çekici şöyle ki; Susin Lisesi dağların ortasına kurulmuş medeniyeyyen uzak sadece ders çalışma mantığıyla hareket eden çok özel bir okuldur. Öyle ki burada okuyan öğrenciler çok özel ve başarılıdır. Susin Lisesi'nde okumak çok büyük bir ayrıcalık anlayacağınız. Lisenin tek tatili 8 günlük Noel tatilidir bu tatili tüm öğrenciler iple çekmekte ve evlerine gitmektedirler. Bu yıl ki Noel'de ise 7 öğrenci eve gitmeme kararı almışlardır. Bunun nedeni ise her birine yollanan bir mektuptur. Mektup ciddi bir tehdit içermektedir ve bu 8 günlük tatil boyunca bu gençlerin başına gelmedik kalmaz. Dizi o kadar karmaşık ki kim iyi kim kötü gerçek katil kim mektupları kim yolladı? gibi tonlarca soruyla başbaşa kalıyorsunuz ve dizi kesinlikle sürprizlerle dolu. İlkbölüm biraz yavaş ve sıkıcı gelebilir ama lütfen vazgeçmeyin ve izlemeyin kesinlikle pişman olmayacaksınız. Dizimizin 7 gencinden biri illaki ilginizi çekecektir ;)
Dizideki tek bayan oyuncuya haksızlık etmeyelim oldukça iyi bir iş çıkarmış kendisi.Şahsen kendisini hiç tanımam bildiğim kadarıyla başka bir dizisi de yok.
Gelelim bizim gençlere diziye başlarken hiç oyuncu kadrosuna bakmadım açıkçası ve büyük bir sürprizle karşılaştım işte sürpriz
Kim Woo Bin hem de kızıl saçlı arıza Woo Bin gördüğümde yüzümde beliren tebessüme şahit olmalıydınız.
Dizinin bir diğer ağır topu ciddi bir fan kitlesi olmasına rağmen benim bir türlü ısınamadığım bir eleman yalnız bu dizide pek ağırlıklı bir karakter olmadığını belirtmek isterim. Bu isim Sung Joon
Shut Flower Boy Band, Gu Family Book, Lie To Me dizilerinden tanıdığımız aktör.
7 adam var ama Woo Bin varken başkasını ilgilenemedim açıkcası şöyle ortaya karışık atıyorum, Zaten dizi o kadar iyi ki inanın oyuncular kimmiş falan hiç umrunuzda olmayacak.
Uzun bir ara verdim yine hayat telaşı biraz da ruhsal sıkıntılarım dolayısıyla pek bir şey yapamadım dolayısıyla da yazamadım. 2 kdrama ve 1 tane kitap bitirebildim bu 15 gün boyunca çok fena. Neyse canlar bugünkü konumuz olan kitaba geçmeden önce başlıktan anlaşılabileceği gibi Türk edebiyatında yeni yeni yer edinmeye başlayan fantastik edebiyat ile anlatacağım şeyler var.
Malumunuz 2000lerle fantastik edebiyat çok gelişti ve birçok eser verdi. Tabi Tolkien üstadı ayrı tutuyoruz o 1900lerde bu yola baş koydu C.S Lewis ile birlikte. Batı dünyası bu konuda bizden ışık yılı kadar yol katetmiş durumda. Bizim edebiyatımızda fantastik eserler henüz emekleme çağında. Bir fantastik sever olarak elimden geldiğince kitaplarımızı almaya ve destek vermeye çalışıyorum.
Bu postta anlatacağım kitap ise edebiyatımızın ilk fantastik serisi olma özelliğine sahip "Perg Efsaneleri."
Serinin 1.kitabı Korkak ve Canavar Barış Müstecaplıoğlu'nun kaleminden çıkma.Seri Merderan'ın Sırrı, Bataklık Ülke ile devam edip Tanrıların Alfabesi ile son buluyor. Kitap oldukça sürükleyici ve yarattığı dünya oldukça ayrıntılı. Kitabı okurken edebiyatımızdaki ilk fantastik eser olmasına rağmen başarılı bulacağınıza eminim. Leofold ve Guorin kesinlikle sempati duyacağınız iki kafadar. Kitaba dair tek olumsuz eleştirim karakterlere dair pek ayrıntı vermemesi. Yani özellikle Guorin için kafamda bir portre çizemedim.Bir de genel olarak daha fazla betimleme olmalı diye düşünmekteyim. Bu eleştiriyi yapıyorum çünkü yazarın son serisi Şamanlar Diyarı'ndaki dili ve ayrıntıyı verme gücü çok daha başarılı. Perg Efsaneleri yazarın ilk denemesi olarak görebilirsiniz. Kendisi çok saygı duyduğum ve sevdiğim bir yazardır. Fantastik Edebiyatın ülkemizde gelişmesi için çok çalışmaktadır. Umarım hak ettiği yeri edebiyatımızda yakın zamanda bulur.
Türk Edebiyatında fantastik yönde eser veren yazarlarımız Barış Beyle kısıtlı değil ve bu sayı git gide artıyor. En popüler isim hiç şüphesiz İhsan Oktay Anar gerçekten başarılı bir isim. Göktuğ Canbaba ve Ayfer Kafkas ise dilini çok sevdiğim iki güzel insan. Yine Orkun Uçar bu türdeki başarılı isimlerden.
Sıkı bir fantastik edebiyat takipçisi olarak Barış Müstecaplıoğlu'nu bu kapıyı araladığı için teşekkür ediyorum ve bu alanda daha çok yayın yapılmasına verdiği desteğin devamını diliyorum. Unutmadan sevgili İthaki Yayınevine de teşekkürler bir de The Sword of Truth serisini bassa var ya gözümde zirveyi hiçbir yayınevine bırakmayacak.
2.parttan bu yana baya zaman geçmiş aralarda 2 3 tane drama serpiştirdiğimden 3.partın gelmesi biraz uzun sürdü ama muhteşem bir yazıyla dönüşü yapıyorum çünkü bugünkü yazımızın ana teması "City Hunter". Min Ho'nun en sevdiğim dizisi hatta en beğendiğim k dramalarda ilk 10'un içindedir.
Min Ho'cuğumun bebek yüzünü örten o gıcık saç kesimi olmasa kesinlikle en iyi imajı derdim ama en iyi imaj oscarını Personal Taste de elde etti bile. City Hunter'daki rolü ile kesinlikle karizmanın zirvesinde diziyi izlerken ergen tavırlarına girip ekrana dokunmak hatta öpmek mümkün uyarımı yapayım da ben.
City Hunter 2011 yapımı Lee Min Ho'nun sadece romantik komedi aktörü olmadığının bundan çok daha fazlası olduğunun en büyük ispatı. Gerek dövüş sahnelerindeki çıkardığı temiz iş gerekse iç dünyası çok karışık ve duygularını bastırmak zorunda olan bir genç adamı canlandırmasıyla hayran olunacak bir oyuncu olduğunu herkese kanıtladı. Dizi aksiyon ve suç temalı bir dizi fakat romantizmi o kadar dozunda ve aralara serpiştirilmiş ki polisiye tarzdan hoşlanmayan bile diziyi çok sevecektir. Dizimizin konusu biraz karmaşık spoiler vermeden anlatmaya çalışacağım o yüzden siz en iyisi izleyin. Kim Nana esas kızımız olup iyi bir judocudur ve Başkanlık Ofisine koruma olarak girmeyi başarır. Lee Yoon Sung ise babasının en yakın arkadaşı tarafından daha bebekken kaçırılıp yurt dışında yaşamını sürdüren bir gençtir. Lee Yoon Sung'un gerçek babasının ve üvey babasının da içinde bulunduğu bir tim savaş sırasında bir komploya kurban gider ve Yoon Sung'u kaçıran ve onu oğlu gibi yetiştiren Lee Jin Pyo bu olayın intikamını almak için Kore'ye geri dönerler. Lee Yoon Sung bir diziye de adını veren şehir avcısına dönüşür ama bu sırada Kim Nana'ya da karşı çok büyük hisler beslemektedir. Yapması gereken bir görevi sahip çıkması gereken bir aşkı ve bulmak istediği bir annesi vardır. Bu kadar olay iç içe geçince bize de izlemesi keyifli çok hoş bir dizi oluyor.
Lee Yoon Sung/John Lee rolünde Lee Min Ho
Çok zorlu bir çocukluk yaşamış bir genç adam Yoon Sung babası onu bir ölüm makinesi gibi yetiştiriyor çok yetenekli biri fakat asla acımasız bir adam değil adalet duygusu çok gelişmiş ve yumuşacık bir kalbe sahip. Dizi boyunca yakaladığı adamların hiçbirinin canına kastı yok hepsinin adalete teslim ediyor. Her peşine düştüğü adam da başına bir şeycik gelmesin diye insan kıvrım kıvrım kıvranıyor. Gerçekten çok üzüldüğüm karakterlerden biridir.
Kim Nana rolünde Park Min Young
Kim Na na acayip tatlı bir kız iyi yürekli ve Yoon Sung'a çok değer veriyor. İlk başlarda Yoon Sung karşılıksız seviyormuş gibi görünse de aslında Na na bildiğin körkütük aşık da kuzum ortam müsait değil ki anlatsın dağa taşa aşkını. Minik bir dedikodu vermeden geçmeyeyim. Kim Na na sadece dizide değil gerçek hayatta da Lee Min Ho'muzu kendine aşık etmeyi başarmış bir kadın. Her ne kadar ilişkileri pek uzun soluklu olmasa da hoş bir çiftlerdi. Bir çok Minoz bu ilişkiyi pek kabullenmese de aralarında hoş bir kimya olduğunu dizi boyunca fark edeceksiniz. Ben bu diziyi yayınlanırken izliyordum ve sürekli bunların arasında kesin bir şeyler var diye söylüyordum ki kısa zaman sonra yanılmadığımı anladım. Diziyi izlememiş olanlar bu gözle bakarsa aralarında aşkın ne kadar gerçekçi olduğuna şahit olacaksınız.
Kim Young Joo rolünde Lee Joon Hyuk
Kim Young Joo genç savcımız bu genç yaşında "City Hunter" gibi bir davayla uğraşmak zorunda kalıyor yazık. Çok başarılı ve hırslı bir savcı şehir avcısının kimliğini ortaya çıkaracak diye inim inim inledi adam. Her defasında kapısının önüne bir suçlu bırakılması da ayrı bir konu tabi. Bir de adam birçok şeyi keşfediyor çözüyor ama kanıtı yok tam kafayı yemeklik bir durum bir de Kim Na na'ya karşı da boş değil çok derdi var bu çocuğun kısacası.
Lee Jin Pyo/Steve Lee rolünde Kim Sang Joong
İntikam hırsıyla dolu bir adam bu hırsa ne yazık ki Yoon Sung'u da bulaştırmış ve işin sonuna kadar gitmeye kararlı bir adam. Yalnız adam o kadar karizmatik ki yer yer Min Ho'yu solladığını acı bir şekilde itiraf etmek zorundayım. Adam tepeden tırnağa karizmanın vücut bulmuş hali ve dizideki kilit karakter aslında.
Dizinin çok sağlam romantik sahneleri olduğunu söylemiştim bu zevki resimlerle fazla bölmeyeceğim canlı canlı görüp siz şahit olun. Sadece biraz atıştırmalık bunlar ;)
Bu sahne kesinlikle favorilerimden biri.
Nana'sını da çok düşünür hiç kıyamaz
Ve en sona favori sahnemi sakladım ne romantizm ne aksiyon sahneleri Yoon Sung'un 17 yaşındaki zamanlarından bu harika kare. Lee Min Ho deyince aklıma gelen binlerce kareden en sevdiğim. O kadar estetik ve hoş bir sahne ki. Dizinin ilk bölümlerinde henüz şehir avcısı olmadan önceki hali ve babasının hikayesi dizinin en etkileyici sahneleri bence.
Dizimiz aksiyon sahneleri ile olduğu kadar iki aşığın didişmeleri de oldukça keyifli birçok sahne de oldukça güldüğümü hatırlıyorum ama sonlara doğru bir içiniz acımıyor değil buna hazırlıklı olun hele son bir sahne var ki yeter bu çocuğun çektiği çile deyip isyan moduna girebilirsiniz.
Diziye dair tek olumsuz yönüm sonunun açık uçlu olması birçoğunu tatmin etmeyecek bir son ama dizi o kadar iyi ki sonunu göz önüne alıp diziye olumsuz bir eleştiride bulunamıyorum ve bu yazımı da dizinin en güzel müziklerinden biriyle tamamlıyorum.
Bu yazıda size uzun zamandır izlemeyi erteleyip durduğum bir dramadan bahsedeceğim. Neden diye sorarsanız uzun zamandır dram ağırlıkta bir dizi izlemiyorum. İzlediğim şeyler ya komedi ya da fantastik ağırlıklıydı psikolojim drama pek hazır değildi. Baktım ki bu aralar drama meylim var hemen araya sıkıştırıverdim bu diziyi. Dizimiz Missing You ya da I Miss You yayınlandığı dönemde fena reyting almadı. Koreliler bu tarz aile dramlarını, entrikaları falan seviyorlar zaten.
Gelelim biz dizimize; Lee Soo Yeon babası cinayet suçundan aranan 15 yaşında bir kızdır. Bu suçlamalar nedeniyle hayatı oldukça zorlu geçmektedir. Okulda herkes onu katilin kızı diye çağırmakta ve çeşitli işkenceler görmektedir. O sıralarda okula Amerika'dan yeni gelen bir öğrenci gelmiştir. Zengin bir ailenin yakışıklı oğlu Han Jung Woo bu ikili çeşitli durumlarda karşılaşır ve ilk aşkın masumetiyle birbirlerinin tek arkadaşı olurlar. Ama ne yazık ki bu masum çocuklar gözünü para hırsı bürüyen insanlar yüzünden çok büyük acılar çekerler. Han Jung Woo'nun babası ve o sırada akrabalık bağını tam bilemediğimiz bir kadın yüzünden kaçırılırlar. Bu rehinelik durumunda özellikle Soo Yeon'un başına çok kötü şeyler gelir ve bu iki genç birbirlerinin izini kaybederler.
Zaman ikisi içinde çok zor geçer. Lee Soo Yeon acılarının yarasını sarmaya çalışırken Han Jung Woo pişmanlıklarını telafi etmeye çalışmaktadır. Ve bu ikili yetişkin olduklarında tekrar karşılaşırlar fakat ilk gençlik döneminde yaşadıkları acılar peşlerini bırakmamakta ve üstüne yenileri eklenmektedir. Bu dizi için bol bol gözyaşı dökeceğinizi ve acı çekeceğinizi baştan belirteyim. Ben kendime verdiğim sözden ötürü artık dizi filmlere gözyaşı dökmüyorum ama bu dizide gözlerim birçok yerde dolu dolu olmadı değil. Dizi salt dram değil özellikle Han Jung Woo'nun oldukça eğlenceli sahneleri var ve dizinin senaryosu gerçekten sağlam. Tempo hiç düşmüyor ve merak unsuru daima zirvede. Dizide sürekli duyacağımız bir cümle "Üzgün olduğum için ağlamıyorum rüzgar estiği için"
Şimdi bu güzel dizinin güzel oyuncularına bir göz atalım.
Han Jung Woo rolünde Park Yoo Chun
Rooftop Prince ve Sungkyunkwan Scandal dizilerinden de hatırlayacağınız şirin şebelek Yoo Chun bu role acayip yakışmış. Çok ağlak bir dizi olduğu için açıkçası ilk oyuncuların nasıl ağladığına bilerek izledim hem gülüşü hem ağlayışı insanın içine işleyen bir aktör. Bu rolü düşündüğümde aklıma 2. bir isim gelmiyor gerçekten. Han Jung Woo çok temiz kalpli ve Soo Yeon'a gerçekten çok aşık bir adam ama yaptığı bir hata ki gerçekten büyük bir hata sevdiği kızı kaybetmesine neden oluyor. Bu hatayı yaptığında daha çocuk olması tabi onu affetmemizi sağlıyor ama işte acıları değiştirmiyor. Bu hatasını telafi etmek için de bıkmadan usanmadan Soo Yeon'u arıyor ve ona hep sadık kalıyor.
Lee Soo Yeon ve Zoey Lou karakteriyle Yoon Eun Hye
Yoon Eun Hye en beğendiğim aktristlerden biridir. Kendisi genelde romantik komedi tarzında görmeye alışık olduğumdan en çok Eun Hye'yi izlerken bocaladım. Bunda Soo Yeon'un küçüklüğünü oynayan kızının muhteşem oyunculuğunun etkisi olduğunu düşünüyorum. Yoon Eun Hye'nin oyunculuğu gerçekten iyi ama bu dizi sanki ona çok ağır gelmiş gibi hissettim. Soo Yeon karakterinin tabiri caizse başına gelenler pişmiş tavuğun başına gelmemiştir.Yüzünün güldüğü o kadar az sahne var ki bu da Eun Hye'nin ışıltısını ve canlılığını bir tık aşağı çekmiş gibi geldi bana.
Han Jung Woo'nun gençliği rolünde Yeo Jin Ku
Çok tatlı mini mini bir genç Soo Yeon ile o kadar hoş bir aşk yaşıyorlar ki sıcaklığını, samimiyetini ekrandan alıyorsunuz. İlk 3-4 bölüm sadece bu çocukları izleyecek olsak da oyunculukları hafızanıza kazınacaktır.
Lee Soo Yeon'un gençliği rolünde Kim So Hyun
Kızımızın yaşı küçük ama oyunculuğu büyük zaten oynadığı diziler oldukça kaliteli diziler sağlam yerlerden öğrenmiş anlayacağınız. Dizideki en iyi oyunculuk yüzü gözümün önüne geldikçe içimi bir acıma duygusu böyle dizlerime yatırıp sevesim geliyor o kadar tatlı bir çocuk.
Kang Hyong Joon ve Harry Borison rolüyle Yoo Seung Ho
Dizinin 2.adamı diye yüklenmişler de yüklenmişler çocuğa diğer yazılarımı okumuş olanlar bilirler benim 2.adamlara olan aşkımı bu dizide ne yaparsa yapsın Harry'ciğime acımaktan başka bir şey yapamıyorum asla nefret etmedim siz de etmeyin olur mu çünkü onun yaşadıklarını hazmedebilmek için çok sağlam bir karakter ve kalp lazım ne yazık ki onun kalbi çok yaralı :( Bu dizinin bana en büyük getirisi Yoo Seung Ho'yu tanımak oldu acilen başka yapımlarını izlemeliyim.
Harryimm ağlama biraz! fazla sevdi Zoey'ini ne yapsın.
Ah bu sarı şemsiye nelere kadir ah.
Dizinin en sevdiğim posterini sona sakladım ben küçüklerin aşkını izlemekten çok büyük keyif aldım.
En sevdiğim sahnelerden biri o kadar güzel bakıyorlar ki birbirlerine ve kelimeleri yirim sizi ben.
Son olarak dizimizin ost'sine değinmeden olmaz müzikler oldukça başarılı dizinin ana şarkısını size minik bir kıyakla paylaşıyorum türkçe altyazılı izleyin bakalım ;)
Bu aralar havalardan mı bilmem böyle aşk hikayeleri izlemeyi, okumayı istiyor canım. Tam ruh halime uygun bir kitap buldum kendime kitabımız" İLK SON ÖPÜCÜK"
Yazarımız Ali Harris oldukça hoş bir bayan dili de sade ve sürükleyici ama ne yazık ki yaratıcılıktan bir tık yoksun bir kitap yazmış. Kitap Molly ve Ryan'ın aşk hikayesi. Kitabın sloganı "Avuçlarınızdan kayıp giden bir aşka nasıl tutunabilirsiniz?" bu cümleyi okuyunca zaten insanın kafasında belli kalıplar canlanıyor yine de spoiler vermek istemem ama aklınıza gelenler doğru diyerek minik bir ipucu verebilirim.
Romanımızın konusuna gelecek olursak Molly ve Ryan çocukluktan beri tanışmaktadırlar fakat sosyal çevreleri biraz farklıdır. Daha doğrusu Molly asosyal ve kendince asi bir genç kızdır. Ryan ise kasabanın popüler yakışıklı genci. Bu iki genç hayatın belli dönemlerinde karşılaşırlar ve sonunda birbirlerine aşık olduklarını kabul edip birlikte olmaya karar verirler.
Kitap flashbacklerin çok ağırlıkta olduğu bir hikaye o yüzden ara vererek okumanızı tavsiye etmem zira hangi dönemde kaldığınızı karıştırabilirsiniz. Gerçi oldukça sürükleyici ara verme ihtiyacı duyacağınızı sanmıyorum. Beni kitapta en çok rahatsız eden şey ana karaktere bir türlü ısınamamam oldu. Molly gerçekten sıkıntılı bir tip hayır arıza insanları severim ama Molly arıza değil kişiliği tam oturmamış ve ne istediğini bilmeyen bir tip ve ben bu tiplere uyuz olurum. Gerçi yazar özellikle böyle bir tip yaratmış olabilir çünkü hikaye ilerledikçe Molly'in pişmanlıklarına çok şahit olacağız. Kitaba dair en sevdiği şey ise aşk ve hayat üzerine olan iyi tespitleri kitabı bitirip rafa koyduktan sonra insan bir kendine bakıyor. Bu kadar koşuşturmacaya değer mi? Zamanımızı nasıl kullanıyoruz? Çok geç olmadan yapmak istediklerimiz neler? işte roman bunu gayet güzel sorgulatıyor.
Kitap oldukça popüler bir yerlerde denk gelirseniz okumanızı tavsiye ederim.